Çarşamba, Mart 02, 2011

Kitap: Sayfa 2


            Kalkmadan onceki son sigarami icerken gecen kiza uzun sure baktim. Elinde iki tane kalin kitabi ve cok da buyuk olmayan siyah bir cantayla muhtemelen kulagindaki muzigin temposuyla yuruyordu. O sirada telefonu calan kiz, tam gorus hizamda durdu. Telefonunu birazcik cantasinda aradiktan sonra buldu. Arayani ordugunde yuzu guldu, hemen acti ve “Hi honey, how are you?” dedi. Arayan sevgilisiydi diye dusundum. Bes dakika icinde gelecegini soyledikten sonra telefonunu kapayan kiz, kulagindan telefonla konusmak icin cikardigi kulakligini tekrar takti ve yurumeye devam etti. Incecik bacaklarina siyah dar bir pantalon giyen kizin uzerinde hafiften icini gosteren beyaz bir tisort vardi. Bacaklari bu kadar ince olamaz dusuncesiyle ayakkabilarina baktim ama kizin ayaginda koyu yesil renk, duz bez ayakkabilar vardi.
            Sonra tepeden goz ucuyla yanlara doru yayilan bacaklarima baktim ve dun yanimda yatan adama acidim. Ve zararli oldugunu bile bile cok sevdigim icin yedigim patates kizartmalarina kizdim. Bir de her seferinde bir daha icmeyecegim deyip, her seferinde daha fazla icmeye devam ettigim kolaya. Ben bu dusuncelerle kafami ic karartici bacaklarimdan kaldirdirdigimda farkettim ki kiz coktan gitmisti. Dusuncelerim, duygularim ve en onemlisi hayal kirikliklarim zamanin icine sigdiramayacagi kadar agirdi ki bagacima bakisimla kafami havaya kaldirmam arasindaki zamani bile farkedemiyordum.
            Aniden ayaga firladim. Oyle bir hisimla kalktim ki, sanki kizin arkasindan kosacakmis gibi bir hava icerisindeydim. Yarim kalan sigara paketimi az ileride duran dilenciye verdim, iyi gunler diledim. Hafif nemli olan kisa sari saclarimi acip, kurumasi icin iki elimle gelisiguzel karistirdim. Evime kadar ayaklarimin altinda sanki bir yay varmiscasina yurudum. Evimin kapisinin kilidini yavasca cevirdim. Kendi evime terredutle girdigime inanamiyordum. Kimsenin evde olmadigini anlayinca, kapiyi geri sertce kapadim. Salonun perdesini sonuna kadar actim ve sabahin erken saatine aldirmadan icinde Frank Sinatra’nin ve cagdaslarinin yer aldigi eski yabanci muzik listesinin sesini sonuna kadar actim.
            Saatlerce sofradan kalmadan edecegim kahvaltimi hazirlamadan once cayin altini actim demlenmesi icin. Cay demlenirken, carsaflari calan muzigi mirildayrak cikardim ve camasir makinasina attim. Carsaflarla beraber gozumun onunde duran ve bana onceki aksami hatirlatbilecek her seyi de ortadan kaldirmis oldum. Bu duygunun verdigi keyifle, tavaya iki yumurta kirdim. Kisik ateste yumurtalari birakarak domates ve salataliklari soydum. Yesil zeytinleri buzdolabindan disari cikarip tek serit halinde dizebilecegim “s” harfi seklindeki tabaga yerlestirdim. En cok sevdigim ve kahvaltilarin vazgecilmezi peynirleri kahvalti tabagina yerlestirince huzurlu kahvaltima baslamaya hazirdim. Cayim ve yumurtami alip sofraya oturdugumda kendimi Turkiye’deymis gibi hissetim. Kizarmis ekmegimi yumurtanin sarisina bana bana yerken, kendimi daha da evdeymis gibi hissettim.
            Kahvalti ederken hep dizustu bilgisayari karsisinda alirdim. Benim icin gazeteleri kahvalti ederken karistirmak vir aliskanlikti. Uzakta da olsa olabildigince Turkiye’de olanlari takip etmeye calisiyordum; bunu nedenini aciklayamadigim bir sekilde sorumluluk olarak goruyordum. Okudukca kendime bir seyler kattigima inaniyordum ve bu beni hayatta tek istedigim meslekte yer almak icin daha da heyecanlandiriyordu. Onun disin da, keyif de aliyordum okumaktan. Hatta oyle bir keyif almakti ki bu, kahvaltim bitse de hep daha fazla oturmus bulurdum kendimi sofrada. Yine aynisi oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder