Perşembe, Mart 03, 2011

Kitap: Sayfa 4


            Sohbet, benim onceki aksamimi detaylariyla anlatmamla basladi ve kime, nasil guvenecegimiz konusuna kadar geldi. Tum bu konusmalar, aile kurmak icin yillardir hayal kuran Eysan’in moralini bozmustu. Habuki, yasadiklarim ve yaptiklarimdan sonra surati asik olmasi gereken kisi bendim. Ama ikimizin surati da sirke satiyordu. Keyfimiz gelsin diye, mutluluk hormonu adi altinda kendimizi kandirdigimiz kekten birer dilim daha aldik tabaklarimiza. Eysan da ben de hayatlarimizdan gecen bir iki erkegin gunahlarinin bedellerini tum karsi cinse yukleyerek konusmamiza devam ettik.
            Aslinda her zaman eskilerden, bazen nasil surdurdugumuzu anlamadigimiz uzun iliskilerimizden ve beraberinde gelen hayal kirikliklarindan konusmazdik. Konusu gecse bile, uzun surdugunu anladigimiz an, konuyu biraz fazla kek yiyerek veya farkli sarkilar acarak gecistirirdik. Ise yaramazsa da en son olarak, o eski uzun iliskilerin yerine koymaya calistigimiz kisa sureli, hatta kisa sureli demesi bile zor olan o tek gecelik iliskilerimizden konusurduk. O gun de oyle oldu, en son noktaya gelmistik. Fazla kek ve cayin etkisiyle konu tekrar basladigi noktaya donmustu: Onceki aksamima. Sonucta o da, ileride hatirlanmasi zor olacak o kisalar arasindaydi.
            Pisman oldugumu soylemem zordu, zaten pisman da degildim. Bu hayati yasamak benim kararimdi. Bazen gercekten inaniyordum Hakan’nin yasattigi hayal kirikligini ancak baska bedenlerle unutabilecegime. O kadar inanmisim ki buna, dun aksamin konusmasini kapatirken de, yatagimdaki adami Hakan’la kiyaslayladim. Eysan’a soyle soyledim: “En iyisinin hep Hakan oldugunu dusunurdum, yanilmisim.” Ancak yatagimdakinin-adi her neyse- dudaginin sol tarafindaki gamzesinin gulunce sag taraftakine gore belirgenlesmesinin ayni Hakan’a benzedigini soyleyecek kadar cesaretli degildim. Olamazdim da. Once kendime bunu soyleyebilmeliydim ki, bu dusuncemi en yakinimdakiyle, Eysan’la paylasabileyim.
            Bazi seyleri dile getirmeye cekindigim anlar, genelde konusmanin son buldugu anlardi. Baska bir deyisle, zorunlu bir bitisti. Boylelikle ikimizde odalarimiza gectik. Ben, haftalik ajandami acip yapmam gerekenleri gunlere paylastirarak yazdim. Her gune de buyuk harflerle: “Spora gitmeyi unutma!” yazdim. Bu benim dilimde, artik kendini toparlaman lazimla ayni anlama gelen bir cumleydi. Kendimi toparlamama tabi ki sadece spor yardimci olmayacakti. Odami temizler gibi toparlicaktim kendimi. Once, her seyi ortaya dokmem gerekti. Ne de olsa ayiklanmasi gerekenler vardi. Sonra, eskilerle ve uzun suredir gormezden geldiklerimle yuzleserek, biraz onlarla yasamam gerekiyordu. Yasayarak tekrar gormem, canimi acitsa da, farkina varmam gerekiyordu. En sonunda da atacaktim atabildiklerimi. Bir kismini belki de saklamaya cesaretim olacakti. O cesaretim oldugunda da zaten toparlanmis olacaktim.

Ipad2 der ki: 11 Martta Elinizdeyim.

2 Martta yapilan aciklama ile Ipad 2'nin piyasaya surulus tarihi belli oldu. Teknelojinin ve iletisim caginin sinirlarini zorlayan Ipa2'ye 11 Mart'ta ulasabilirsiniz.

Yilmaz'dan David'e...

Ben demistim Yilmaz Ozdil'i bugun degil her gun okuyun diye! Tek kelimeyle mukemmel.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17168269.asp?yazarid=249&gid=61